Dikkat Yecüc-Mecüc ordusu geliyor
07 AĞUSTOS 2006
Ülke markası çok önemlidir. Bir ülkenin markası ne kadar güçlüyse o ülkeden çıkacak markalar da o kadar güçlüdür. İnsan gölgesinin dışına sıçrayamaz. Markalar da ülkelerinin itibarının dışına..
Önümüzde iki ilginç haber var. Birincisi şöyle: “Suudi Kralı 40 yıl aradan sonra Türkiye'ye geliyor. Bu, Kral Abdullah’ın beşinci yurtdışı gezisi. Kral Abdullah’ın ‘maiyeti’ 400 kişiyi buluyormuş. Heyet tam 17 uçakla geliyormuş.. Kral Camlı Köşk’ü istememiş. Ankara’nın 3 büyük otelini kapatmış..”
Suudi Arabistan, İslamiyetin mukaddes beldelerinin yönetiminden sorumludur. İster istemez İslamiyet’le ilgili referans değeri kazanmıştır. İslamiyet’in temel değerleri arasında ise tevazu, gösterişten kaçınmak, israfa karşı olmak gibi ilkeler vardır.. Dostun açken, gözünü uyku tutmamalı.. Mazlumdan yana çıkmalısın, vs... Orta Doğu’da kan gövdeyi götürürken, savunmasız insanlara (düpedüz: müslümanlara) kıyılırken bu Suudi debdebesi, insanda “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?” duygusu uyandırmakta..
Gelelim ikinci habere: “Çin Halk Cumhuriyeti ‘dünyaya açılın’ girişimi çerçevesinde dünyada önde gelen markaların devralınması için 15 milyar dolarlık bir bütçe ayırmış durumda. Chatham House’dan Ekonomist David Wall, 2025 yılı itibariyle Çinli yatırımcıların Fortune 500 şirketlerinden en az iki düzinesinin sahibi olacaklarına inanıyor.”
İki ülke, iki ayrı anlayış. İki ayrı marka vaadi.. Bu durumu, İslami metinleri abartarak okuyan bazı arkadaşlara sorarsanız, şöyle bir yanıt alabilirsiniz: “Zaten sahih hadisler var. Bir gün Yecüc-Mecüc ordusu dünyayı istila edecek. Elden bir şey gelmez!”..
Hiç yakışmıyor
İt yese kudurur. Ama biz kudurmuyoruz. Biliyoruz ki, arkasından 100 köpeğin havlamadığı kurda ‘kurt’ demezler..
3,5 yıl Sabah’da yazdım. Onur duydum Sabah’ta yazmaktan. Mesnetsiz, haysiyetsiz, şerefsiz tek laf ettirmem eski gazeteme..
Bu ‘it yese kudurur’ durumunun Sabah’ın üst yönetimi tarafından ‘taammüden’ (bilerek isteyerek) yaratıldığına da inanmıyorum..
Sabah’ın Pazar ekinde Suzan Verdi takma adıyla dedikodu yazıları yayınlanan ve gerçek adının Barbaros Altuğ olduğu söylenen garip, yani tanımanın (!) güç olduğu bir şahıs, Hürriyet Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Ali Atıf Bir’in beni bir süredir sert bir şekilde eleştirmemesinin nedenini bulmuş.. Ben, Ali Atıf Bir Hoca’ya bir danışmanlık işi ayarlamışım. O da bu işten binlerce dolar alıyormuş. Bu nedenle ‘dengeler’ kurulmuşmuş.
Basınımızdaki şerefli insanlar, dedikoduyu bile somut bilgilere dayandırarak verirler. Hangi şirketten iş ayarlamışız? Kaça ayarlamışız?.. Ali Atıf Bey’le birbirimizi sert bir şekilde eleştirmememizi ille de bir şeylere bağlama paranoyası içinde olanlar, aslında bunun sebebini uzaklarda değil Bahçeşehir Üniversitesi’nin içinde arasalar, atışlarını daha yakına düşürme şansını elde edebilirler.. Ben Bahçeşehir Üniversitesi’nde iki yıldır ders veriyorum. Hoca da geçen yıldan bu yana bizim Fakülte’nin Dekanlığı görevinde. Yani o bana olanak sağlıyor, ben ona değil..
Hakareti meslek haline getirenlerin ‘köpeksiz köyde değneksiz’ dolaşmak istemeleri hakikaten üzücü..
Keşke o yazıyı ben Sabah’ta yazarken koymaya cesaret etselerdi, Akşam’da yazmaya başladıktan sonra değil.. Çünkü Ali Atıf, iki yıldır benimle ilgili bir şey yazmıyor..
Bana bir özür borçlular.. Kendilerinin savunduklarını iddia ettikleri mesleki edep (etik) kuralları bunu gerektirir..
Önümüzde iki ilginç haber var. Birincisi şöyle: “Suudi Kralı 40 yıl aradan sonra Türkiye'ye geliyor. Bu, Kral Abdullah’ın beşinci yurtdışı gezisi. Kral Abdullah’ın ‘maiyeti’ 400 kişiyi buluyormuş. Heyet tam 17 uçakla geliyormuş.. Kral Camlı Köşk’ü istememiş. Ankara’nın 3 büyük otelini kapatmış..”
Suudi Arabistan, İslamiyetin mukaddes beldelerinin yönetiminden sorumludur. İster istemez İslamiyet’le ilgili referans değeri kazanmıştır. İslamiyet’in temel değerleri arasında ise tevazu, gösterişten kaçınmak, israfa karşı olmak gibi ilkeler vardır.. Dostun açken, gözünü uyku tutmamalı.. Mazlumdan yana çıkmalısın, vs... Orta Doğu’da kan gövdeyi götürürken, savunmasız insanlara (düpedüz: müslümanlara) kıyılırken bu Suudi debdebesi, insanda “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?” duygusu uyandırmakta..
Gelelim ikinci habere: “Çin Halk Cumhuriyeti ‘dünyaya açılın’ girişimi çerçevesinde dünyada önde gelen markaların devralınması için 15 milyar dolarlık bir bütçe ayırmış durumda. Chatham House’dan Ekonomist David Wall, 2025 yılı itibariyle Çinli yatırımcıların Fortune 500 şirketlerinden en az iki düzinesinin sahibi olacaklarına inanıyor.”
İki ülke, iki ayrı anlayış. İki ayrı marka vaadi.. Bu durumu, İslami metinleri abartarak okuyan bazı arkadaşlara sorarsanız, şöyle bir yanıt alabilirsiniz: “Zaten sahih hadisler var. Bir gün Yecüc-Mecüc ordusu dünyayı istila edecek. Elden bir şey gelmez!”..
Hiç yakışmıyor
İt yese kudurur. Ama biz kudurmuyoruz. Biliyoruz ki, arkasından 100 köpeğin havlamadığı kurda ‘kurt’ demezler..
3,5 yıl Sabah’da yazdım. Onur duydum Sabah’ta yazmaktan. Mesnetsiz, haysiyetsiz, şerefsiz tek laf ettirmem eski gazeteme..
Bu ‘it yese kudurur’ durumunun Sabah’ın üst yönetimi tarafından ‘taammüden’ (bilerek isteyerek) yaratıldığına da inanmıyorum..
Sabah’ın Pazar ekinde Suzan Verdi takma adıyla dedikodu yazıları yayınlanan ve gerçek adının Barbaros Altuğ olduğu söylenen garip, yani tanımanın (!) güç olduğu bir şahıs, Hürriyet Gazetesi Yazarı Prof. Dr. Ali Atıf Bir’in beni bir süredir sert bir şekilde eleştirmemesinin nedenini bulmuş.. Ben, Ali Atıf Bir Hoca’ya bir danışmanlık işi ayarlamışım. O da bu işten binlerce dolar alıyormuş. Bu nedenle ‘dengeler’ kurulmuşmuş.
Basınımızdaki şerefli insanlar, dedikoduyu bile somut bilgilere dayandırarak verirler. Hangi şirketten iş ayarlamışız? Kaça ayarlamışız?.. Ali Atıf Bey’le birbirimizi sert bir şekilde eleştirmememizi ille de bir şeylere bağlama paranoyası içinde olanlar, aslında bunun sebebini uzaklarda değil Bahçeşehir Üniversitesi’nin içinde arasalar, atışlarını daha yakına düşürme şansını elde edebilirler.. Ben Bahçeşehir Üniversitesi’nde iki yıldır ders veriyorum. Hoca da geçen yıldan bu yana bizim Fakülte’nin Dekanlığı görevinde. Yani o bana olanak sağlıyor, ben ona değil..
Hakareti meslek haline getirenlerin ‘köpeksiz köyde değneksiz’ dolaşmak istemeleri hakikaten üzücü..
Keşke o yazıyı ben Sabah’ta yazarken koymaya cesaret etselerdi, Akşam’da yazmaya başladıktan sonra değil.. Çünkü Ali Atıf, iki yıldır benimle ilgili bir şey yazmıyor..
Bana bir özür borçlular.. Kendilerinin savunduklarını iddia ettikleri mesleki edep (etik) kuralları bunu gerektirir..