Gazetecilik adına her şey mübah mıdır?
08 EKİM 2011
Her sabah olduğu gibi biz de eşimle kahvaltıya oturduk. Sabah kahvaltısı ‘altın öğün’ ya, hem iştah açacak hem de aile biraraya gelecek. Günlük gazeteler masada duruyor. Tabii ki önce kendi gazeteme bakıyorum ve ardından diğerlerine... Birden Habertürk çıkıyor karşıma. En ağır korku filminden beter... Midem kalkıyor. İçimde garip bir duygu.
Eşim soruyor:
-Sana ne oldu?
-Bir şey yok.
-Var var!.. Ne gördün gazetede?
-Pek içaçıcı olmayan bir fotoğraf. Bakmasan da olur.
Ne mümkün! Kadın demek merak demek. Mecburen uzaktan gösteriyorum. Başını anında yana çeviriyor. Hissettikleri benden beter.
***
Sapıklar dışında büyük bir olasılıkla kanlar içindeki bıçaklanmış kadının fotoğrafını gören herkes, benzer reaksiyonlar göstermiştir.
Bu fotoğraf gazeteye yanlışlıkla girmeyeceğine göre hepsini yakından tanıdığım gazete yönetimi, yıllardır tartışılagelen ‘kadına şiddet’ meselesinde artık bıçağın kemiğe dayandığını en çarpıcı şekilde kamuoyu ve yetkililerin dikkatine sunabilmek için böylesine kışkırtıcı bir gazeteciliği sergilemeyi doğru bulmuş olmalı.
Şimdi ‘kadına şiddet’le bağlantılı olarak ama öncelikli olarak şu tartışılacaktır:
Acil ve önemli bir meseleye dikkat çekmek, gündemi belirlemek, yetkilileri harekete geçirmek, çeşitli platformlarda tartışmaları alevlendirmek için gazetecilik adına her şey mübah mıdır, değil midir?
Çoğu kimsenin ‘değildir’ diyeceğine ve Habertürk’ü eleştireceğine adım gibi eminim.
“Her şey mübah mıdır?” sorusuna ben de çok net cevap veremem. Medyanın pek çok konuda ‘kışkırtıcı habercilikle’ ve çarpıcı fotoğraflarla iletişim hedeflerine ve hatta iş sonuçlarına ulaştığına tanık olmuşluğumuz vardır.
***
Örneğin, hafızalardan silinmeyecek olan, New York Times gazetesinde 1969 yılında yayımlanan o meşhur infaz fotoğrafı... Vietnam’da bir polis memurunun sokağın ortasında elleri bağlı bir Vietcong gerillasının şakağına toplu tabancasını dayayarak ateşlediği ânın görüntülendiği fotoğraf... 2004 yılında vefat eden gazeteci Eddie Adams’a Pulitzer ödülünü kazandıran fotoğraf...
Yine Vietnam’da ABD uçaklarının bir napalm saldırısı sonrasında asfalt üzerinde dehşet içinde kaçışan çocuklar ve aralarından hemen dikkati çeken, orası burası yanmış halde çırılçıplak koşan kızı... Time’a da kapak olmuştu bu fotoğraf...
Pekin’de bir iki dakika sonra tankların altında kalarak ezileceği hissiyle dolduğumuz ve binlerce kişinin öldüğü Tiananmen Meydanı’nda elinde poşetle duran adamın fotoğrafı... Time dergisi onu 1998 yılında Yüzyılın En Önemli İnsanları'ndan biri ilan etmişti.
Filistinli çocuğun kolunu kıran İsrailli askerin görüntüsü de “unutulamayacak anlar” arasına gireli çok oldu...
Bunlar siyasi kırılma noktalarını çarpıcı olarak özetleyen, gerçeklikleri zihinlere ve yüreklere dayatan, yüzlerce etkili sözcüğü içinde taşıyan fotoğraflar...
***
Eğer Habertürk’ün çok ciddi itibar bedeli ödemesine de neden olabileceğini düşündüren bu fotoğraf, Türkiye’de kadına uygulanan şiddeti ortadan kaldıracak köklü uygulamaları tetiklerse gazete maksadına ulaşmış olacaktır. Yoksa, hafızalarda ‘tiraj kaygısıyla’ birlikte akla gelebilecek ve 2 çocuklu bir annenin çocuklarına asla bırakmak istemeyeceği kapkara bir anı olarak habercilik tarihimizde yerini alacaktır.
Habertürk risk almıştır.
Öte yandan biliyoruz ki risk almadan da başarıya ulaşılamaz.
***
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Bey’in acısını paylaşıyorum. Ölüm her ne kadar Allah’ın emri de olsa, insanı acıtıyor. Ben annemi 40 yıl önce kaybettim. Bazen hâlâ onun kokusunu özlüyorum. Allah size sabır versin sayın Başbakanım. Annenize Cenab-ı hak’tan gani gani rahmet diliyorum.
Eşim soruyor:
-Sana ne oldu?
-Bir şey yok.
-Var var!.. Ne gördün gazetede?
-Pek içaçıcı olmayan bir fotoğraf. Bakmasan da olur.
Ne mümkün! Kadın demek merak demek. Mecburen uzaktan gösteriyorum. Başını anında yana çeviriyor. Hissettikleri benden beter.
***
Sapıklar dışında büyük bir olasılıkla kanlar içindeki bıçaklanmış kadının fotoğrafını gören herkes, benzer reaksiyonlar göstermiştir.
Bu fotoğraf gazeteye yanlışlıkla girmeyeceğine göre hepsini yakından tanıdığım gazete yönetimi, yıllardır tartışılagelen ‘kadına şiddet’ meselesinde artık bıçağın kemiğe dayandığını en çarpıcı şekilde kamuoyu ve yetkililerin dikkatine sunabilmek için böylesine kışkırtıcı bir gazeteciliği sergilemeyi doğru bulmuş olmalı.
Şimdi ‘kadına şiddet’le bağlantılı olarak ama öncelikli olarak şu tartışılacaktır:
Acil ve önemli bir meseleye dikkat çekmek, gündemi belirlemek, yetkilileri harekete geçirmek, çeşitli platformlarda tartışmaları alevlendirmek için gazetecilik adına her şey mübah mıdır, değil midir?
Çoğu kimsenin ‘değildir’ diyeceğine ve Habertürk’ü eleştireceğine adım gibi eminim.
“Her şey mübah mıdır?” sorusuna ben de çok net cevap veremem. Medyanın pek çok konuda ‘kışkırtıcı habercilikle’ ve çarpıcı fotoğraflarla iletişim hedeflerine ve hatta iş sonuçlarına ulaştığına tanık olmuşluğumuz vardır.
***
Örneğin, hafızalardan silinmeyecek olan, New York Times gazetesinde 1969 yılında yayımlanan o meşhur infaz fotoğrafı... Vietnam’da bir polis memurunun sokağın ortasında elleri bağlı bir Vietcong gerillasının şakağına toplu tabancasını dayayarak ateşlediği ânın görüntülendiği fotoğraf... 2004 yılında vefat eden gazeteci Eddie Adams’a Pulitzer ödülünü kazandıran fotoğraf...
Yine Vietnam’da ABD uçaklarının bir napalm saldırısı sonrasında asfalt üzerinde dehşet içinde kaçışan çocuklar ve aralarından hemen dikkati çeken, orası burası yanmış halde çırılçıplak koşan kızı... Time’a da kapak olmuştu bu fotoğraf...
Pekin’de bir iki dakika sonra tankların altında kalarak ezileceği hissiyle dolduğumuz ve binlerce kişinin öldüğü Tiananmen Meydanı’nda elinde poşetle duran adamın fotoğrafı... Time dergisi onu 1998 yılında Yüzyılın En Önemli İnsanları'ndan biri ilan etmişti.
Filistinli çocuğun kolunu kıran İsrailli askerin görüntüsü de “unutulamayacak anlar” arasına gireli çok oldu...
Bunlar siyasi kırılma noktalarını çarpıcı olarak özetleyen, gerçeklikleri zihinlere ve yüreklere dayatan, yüzlerce etkili sözcüğü içinde taşıyan fotoğraflar...
***
Eğer Habertürk’ün çok ciddi itibar bedeli ödemesine de neden olabileceğini düşündüren bu fotoğraf, Türkiye’de kadına uygulanan şiddeti ortadan kaldıracak köklü uygulamaları tetiklerse gazete maksadına ulaşmış olacaktır. Yoksa, hafızalarda ‘tiraj kaygısıyla’ birlikte akla gelebilecek ve 2 çocuklu bir annenin çocuklarına asla bırakmak istemeyeceği kapkara bir anı olarak habercilik tarihimizde yerini alacaktır.
Habertürk risk almıştır.
Öte yandan biliyoruz ki risk almadan da başarıya ulaşılamaz.
***
Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Bey’in acısını paylaşıyorum. Ölüm her ne kadar Allah’ın emri de olsa, insanı acıtıyor. Ben annemi 40 yıl önce kaybettim. Bazen hâlâ onun kokusunu özlüyorum. Allah size sabır versin sayın Başbakanım. Annenize Cenab-ı hak’tan gani gani rahmet diliyorum.