Hisarcıklıoğlu modeli çalışır!
26 AĞUSTOS 2006
Yaklaşık bir aydır Akşam’da aynı konunun altını çizip duruyorum. İddiam basit: Ak Parti iktidarını muhalefetin bugünkü yaklaşımı ile yerinden oynatmak mümkün değildir. Sadece şeriat geliyor, Cumhuriyet elden gidiyor, kadrolaşma ile devleti sarıyorlar muhabbeti ile bir yere varılmaz. Rakamlar da beni doğruluyor. Bütün dünyada iktidar partileri yıpranırken bizimkine kurşun işlemiyor. Peki, çıkış yolu ne? Çıkış yolu neyin olmayacağını değil neyin olacağını söyleyebilmekte. İnsanları kucaklayabilmekte. İttifaklar kurabilmekte..
Peki hiç mi ümit yok? Bence var. En azından ümit ışığı var..
Dikkat ederseniz zaman zaman çeşitli oluşumlar ve isimler ortaya atılır…Yılmaz Büyükerşen, Mustafa Sarıgül, Rifat Hisarcıklıoğlu... Birincisini çok erken, çok yersiz ortaya atıp durduk yerde yıprattılar. İkincisi hedefe Baykal’ı koymuş. Hedefi genişletse belki şansı olacak. Ama üçüncüsü son derece ciddi bir alternatif! Şu anda Başkanı olduğu TOBB çatısı altında bilgiye dayalı bir sivil toplumculuğun yapı taşlarını koyduğunu, basında yer alan satır aralarından gözlemlemek mümkün.
TOBB, 364 oda ve borsası ile Türkiye’deki en yaygın ve en etkin sivil toplum örgütü…Yeni kurulan vakıf üniversitesi (TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi) çatısı altında makro ekonomi ve kalkınma politikaları konularında çalışmalar yapmış akademik kadro çok faal..
TOBB’un kuruculuğunu yaptığı Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), dış politika, ekonomi ve yönetişim konularında politika ve strateji üretiyor. Başında da direktör olarak Merkez Bankası eski Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Güven Sak var… Aynı vakıf çatısı altında kurulan İstikrar Enstitüsü’nün başına da Merkez Bankası eski Başkanı Süreyya Serdengeçti getirildi.. Bu ikili aynı zamanda akademik olarak da TOBB-ETÜ’de öğretim görevlisi olarak hizmet veriyorlar...
Dış politika ve makro ekonominin yanında da, Türkiye’nin reel sektörü ile politikalar üretecek olan “Sektör Meclis”leri bu yıl itibariyle 53 başlık altında, Türkiye’deki sanayi ve ticaretin liderliğini yapan kurumların temsilcilerinin katılımlarıyla faaliyete geçti. Bu başlıklardan biri de “yüksek öğretim”... Diğer sektörlerden farklı olarak bu sektör meclisinde 25 vakıf üniversitesinin Mütevelli Heyet Başkanı, Milli Eğitim Bakanlığı Yükseköğretim Genel Müdürü, YÖK, TÜBİTAK, TÜBA, DPT, Maliye Bakanlığı ve Genelkurmay’dan birer temsilci bulunuyor.
Siyasi açıdan geleceği tasarlayabilmek için daha ne lazım ki?.. Hisarcıklıoğlu’nun halk dilindeki söylemin tam tersine bir tek nala ihtiyacı var. Üç nalla bir atı çoktan çekmiş altına..
Belki de, alışık olmadığımız bir kadro hareketi kendini geleceğe hazırlıyor. Bu hareket siyasi oluşum olarak hayata geçer mi bilmem ama, bu yapılanma Türkiye’nin önünde örnek bir ‘siyasi akıl modeli’, Rifat Hisarcıklıoğlu da toplum nezdindeki kişisel itibarı, bütünleştirici ve birleştirici karakteriyle net bir ‘rol model’ olarak duruyor…
Bana mı ayıp onlara mı?
Şu ‘3C’ kuralına en çok ihtiyacı olanlardan biri de hiç şüphesiz Koton! Onda en eksik olan C, ‘Süreklilik’.. İletişimde bir bağırıp bir susmak olmuyor. İlle de bağırmak zorunda değilsin ama hiç değilse aynı ses tonundan sürekli ‘konuşman’ lazım.
Oysa Türkiye açısından müthiş bir başarı öyküsü var ortada. Yılmaz Yılmaz, eşi ile birlikte 1988'de 2.000 USD sermayeyle kurmuş Koton'u. Bir tür ‘Sinderella öyküsü’ yani..
Erkek koleksiyonlarını eşi, kadın koleksiyonlarını kendisi şekillendiriyormuş. Ürünler 14 ülkede 450 mağazada satılıyormuş. Türkiye dışında İngiltere, Almanya, Yunanistan, ABD, Rusya, Litvanya, Azerbaycan, İran, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde mağazaları varmış. Mağazalarının 280'i yurt içinde geri kalanı ise diğer 13 ülkede.. Yurt dışındaki marka algıları Türkiye'den yüksekmiş.. Grupta 850 kişi çalışıyormuş. İç giyimden abiyeye, spor giyimden aksesuar, ayakkabı ve jean'e geniş bir üretim bandına sahiplermiş.
Mış, miş diye anlatıp gidiyorum. Koton’un Kanyon’daki Ole mağazasının açılışından sonra duydum bunları. Bana mı ayıp onlara mı?..
Tercümesinden çok daha iyi
Sevgili Hakan Tunçel mail atmış. Diyor ki : “Fiat Albea'nın son TV reklam filmini nasıl buldunuz? 1976 yılında İngiltere'ye Eurovision Şarkı Yarışması’nda birinciliği getiren "Save Your Kisses For me" (Brotherhood of Man) şarkısını fonda duyunca önce yabancı bir reklam sandım ama 34 plakayı görünce yerli olduğunu anlayabildim...” Ben de ilk seyrettiğimde aynı şeyleri hissetmiştim..
1996’da bizi ziyarete gelen kız arkadaşlarımız Bern’den trene bindirdikten sonra, otostopla Zürih’e gidip onları havaalanında tekrar karşılamamız, sonra tekrar bu kez uçağa bindirmemizi hatırlattı bana.. Çocuklarını geçirdikten sonra bir türlü bırakamayan anne babanın öyküsünü şöyle ya da böyle hepimiz yaşamışızdır..
İlginçtir, kaliteli işleri bir türlü kendimize yakıştırmayız.. Oysa çoktan aşmalıyız o kompleksleri.. Onca uluslararası başarı, onca kaliteli iş.. Hâlâ “Biz adam olamayız!” duygusu.. Olacak iş değil. İşte Albea reklamı. Bomba gibi. Özellikle de duygusuyla.
TBWA \ İstanbul yapımı olan filmin yönetmeni de Türk: Gürkan Kurtkaya.. Yol planları Bursa-İzmit arasında ve İstanbul’da çekilmiş. Otogar görüntüleri, İzmit ve Bursa’dan.. Fondaki şehir görüntüleri post prodüksiyonda oluşturulmuş. Anne ve Baba’yı Macar oyuncular oynamış. Çocuklar ise Türk. Çekimler 3 günde tamamlanmış. İki versiyon hazırlanmış. Biri 67 saniye diğeri 46 saniye.. Pek çok otomotiv firması yurt dışından ithal ettiği reklamların bizim kültür ve değerlerimize uyup uymamasına özen göstermen, olduğu gibi tercüme edip piyasaya sürerken, Fiat çok başarılı bir iş çıkarmış.
Peki hiç mi ümit yok? Bence var. En azından ümit ışığı var..
Dikkat ederseniz zaman zaman çeşitli oluşumlar ve isimler ortaya atılır…Yılmaz Büyükerşen, Mustafa Sarıgül, Rifat Hisarcıklıoğlu... Birincisini çok erken, çok yersiz ortaya atıp durduk yerde yıprattılar. İkincisi hedefe Baykal’ı koymuş. Hedefi genişletse belki şansı olacak. Ama üçüncüsü son derece ciddi bir alternatif! Şu anda Başkanı olduğu TOBB çatısı altında bilgiye dayalı bir sivil toplumculuğun yapı taşlarını koyduğunu, basında yer alan satır aralarından gözlemlemek mümkün.
TOBB, 364 oda ve borsası ile Türkiye’deki en yaygın ve en etkin sivil toplum örgütü…Yeni kurulan vakıf üniversitesi (TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi) çatısı altında makro ekonomi ve kalkınma politikaları konularında çalışmalar yapmış akademik kadro çok faal..
TOBB’un kuruculuğunu yaptığı Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), dış politika, ekonomi ve yönetişim konularında politika ve strateji üretiyor. Başında da direktör olarak Merkez Bankası eski Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Güven Sak var… Aynı vakıf çatısı altında kurulan İstikrar Enstitüsü’nün başına da Merkez Bankası eski Başkanı Süreyya Serdengeçti getirildi.. Bu ikili aynı zamanda akademik olarak da TOBB-ETÜ’de öğretim görevlisi olarak hizmet veriyorlar...
Dış politika ve makro ekonominin yanında da, Türkiye’nin reel sektörü ile politikalar üretecek olan “Sektör Meclis”leri bu yıl itibariyle 53 başlık altında, Türkiye’deki sanayi ve ticaretin liderliğini yapan kurumların temsilcilerinin katılımlarıyla faaliyete geçti. Bu başlıklardan biri de “yüksek öğretim”... Diğer sektörlerden farklı olarak bu sektör meclisinde 25 vakıf üniversitesinin Mütevelli Heyet Başkanı, Milli Eğitim Bakanlığı Yükseköğretim Genel Müdürü, YÖK, TÜBİTAK, TÜBA, DPT, Maliye Bakanlığı ve Genelkurmay’dan birer temsilci bulunuyor.
Siyasi açıdan geleceği tasarlayabilmek için daha ne lazım ki?.. Hisarcıklıoğlu’nun halk dilindeki söylemin tam tersine bir tek nala ihtiyacı var. Üç nalla bir atı çoktan çekmiş altına..
Belki de, alışık olmadığımız bir kadro hareketi kendini geleceğe hazırlıyor. Bu hareket siyasi oluşum olarak hayata geçer mi bilmem ama, bu yapılanma Türkiye’nin önünde örnek bir ‘siyasi akıl modeli’, Rifat Hisarcıklıoğlu da toplum nezdindeki kişisel itibarı, bütünleştirici ve birleştirici karakteriyle net bir ‘rol model’ olarak duruyor…
Bana mı ayıp onlara mı?
Şu ‘3C’ kuralına en çok ihtiyacı olanlardan biri de hiç şüphesiz Koton! Onda en eksik olan C, ‘Süreklilik’.. İletişimde bir bağırıp bir susmak olmuyor. İlle de bağırmak zorunda değilsin ama hiç değilse aynı ses tonundan sürekli ‘konuşman’ lazım.
Oysa Türkiye açısından müthiş bir başarı öyküsü var ortada. Yılmaz Yılmaz, eşi ile birlikte 1988'de 2.000 USD sermayeyle kurmuş Koton'u. Bir tür ‘Sinderella öyküsü’ yani..
Erkek koleksiyonlarını eşi, kadın koleksiyonlarını kendisi şekillendiriyormuş. Ürünler 14 ülkede 450 mağazada satılıyormuş. Türkiye dışında İngiltere, Almanya, Yunanistan, ABD, Rusya, Litvanya, Azerbaycan, İran, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nde mağazaları varmış. Mağazalarının 280'i yurt içinde geri kalanı ise diğer 13 ülkede.. Yurt dışındaki marka algıları Türkiye'den yüksekmiş.. Grupta 850 kişi çalışıyormuş. İç giyimden abiyeye, spor giyimden aksesuar, ayakkabı ve jean'e geniş bir üretim bandına sahiplermiş.
Mış, miş diye anlatıp gidiyorum. Koton’un Kanyon’daki Ole mağazasının açılışından sonra duydum bunları. Bana mı ayıp onlara mı?..
Tercümesinden çok daha iyi
Sevgili Hakan Tunçel mail atmış. Diyor ki : “Fiat Albea'nın son TV reklam filmini nasıl buldunuz? 1976 yılında İngiltere'ye Eurovision Şarkı Yarışması’nda birinciliği getiren "Save Your Kisses For me" (Brotherhood of Man) şarkısını fonda duyunca önce yabancı bir reklam sandım ama 34 plakayı görünce yerli olduğunu anlayabildim...” Ben de ilk seyrettiğimde aynı şeyleri hissetmiştim..
1996’da bizi ziyarete gelen kız arkadaşlarımız Bern’den trene bindirdikten sonra, otostopla Zürih’e gidip onları havaalanında tekrar karşılamamız, sonra tekrar bu kez uçağa bindirmemizi hatırlattı bana.. Çocuklarını geçirdikten sonra bir türlü bırakamayan anne babanın öyküsünü şöyle ya da böyle hepimiz yaşamışızdır..
İlginçtir, kaliteli işleri bir türlü kendimize yakıştırmayız.. Oysa çoktan aşmalıyız o kompleksleri.. Onca uluslararası başarı, onca kaliteli iş.. Hâlâ “Biz adam olamayız!” duygusu.. Olacak iş değil. İşte Albea reklamı. Bomba gibi. Özellikle de duygusuyla.
TBWA \ İstanbul yapımı olan filmin yönetmeni de Türk: Gürkan Kurtkaya.. Yol planları Bursa-İzmit arasında ve İstanbul’da çekilmiş. Otogar görüntüleri, İzmit ve Bursa’dan.. Fondaki şehir görüntüleri post prodüksiyonda oluşturulmuş. Anne ve Baba’yı Macar oyuncular oynamış. Çocuklar ise Türk. Çekimler 3 günde tamamlanmış. İki versiyon hazırlanmış. Biri 67 saniye diğeri 46 saniye.. Pek çok otomotiv firması yurt dışından ithal ettiği reklamların bizim kültür ve değerlerimize uyup uymamasına özen göstermen, olduğu gibi tercüme edip piyasaya sürerken, Fiat çok başarılı bir iş çıkarmış.