HSYK seçimlerini nasıl ‘okumalı’?..
20 EKİM 2010
Gecenin bir yarısı uyandım. Pazartesiyi Salı’ya bağlayan gece… Uykumun kaçtığını fark etmem biraz zaman aldı ve tekrar uykuya dalmak için en iyi yöntemlerden birine başvurdum: Televizyonu açtım. 5N1K’nın tekrarı vardı ekranda. Baktım ekran üçe bölünmüş: Sağında Cüneyt Özdemir… Solunda Nazlı Ilıcak… Ortada YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan…
HSYK üyelerinin seçimini tartışıyorlar. Daha doğrusu biri sağdan okuyor sonuçları, biri soldan, Cüneyt de ortadan bakıyor; işi bu…
***
Dün sabah her zamanki gibi işe gelirken Açık Radyo’yu dinliyorum. Ömer Madra ve Avi Haligua sohbet ediyorlar. Konu HSYK seçimleri. Avi diyor ki, “Emine Ülker Hanım Adalet Bakanlığı’nın bir liste hazırlayıp seçim sonuçlarını etkilediğini, yönlendirdiğini söylüyor; yaklaşık 11 bin kişi oy kullanmamış mı? Nasıl olmuş o zaman bu yönlendirme işi? Ben anlamakta zorlanıyorum!”
Haligua’nın tespiti doğru. Bir gece önce Emine Ülker Hanım’ın ağzından hepimiz kazanan listenin “Bakanlık ve iktidarın tüm olanaklarını kullanarak dikte ettiği liste” olduğu yolundaki beyanını dinledik.
Bu arada bu sohbetlerden anlıyoruz ki, YARSAV da bir liste hazırlayıp seçimlere girmiş. %18’de kalmış… Emine Ülker Hanım demeye getiriyor ki, “Sadece YARSAV liste hazırlasın, seçimlere öyle girsin; ancak başka liste –hele de AK Parti’ye yakın görüşlerde bir liste- hazırlanmasın”… YARSAV Başkanına göre, kendilerininki dışında başka bir liste hazırlanırsa, bu hükümetin listesi olur. Bu da antidemokratik olur…
İtiraf etmeliyim ki Emine Ülker Hanım çok etkili konuşuyor, genel anlamda duruşu ve TV görüntüsü de son derece ikna edici… Hakkında internette “Kendisinden müebbet yesem, ‘bir daha söyle’ derim.” türünden hoşluklar dolaşan Emine Ülker Hanım’ı CHP’nin ön saflarında görmeliyiz…
Yalnız hem referandumu hem de HSYK seçimlerini ‘okuma’ konusunda aynı inandırıcılığı elde ettiğini söylemek zor…
Nazı Ilıcak aslında o akşam ipuçlarını verdi… Acaba bu sonuç, çoğunluğun bir tepkisi neticesinde ortaya çıkmış olamaz mı?
Şimdi Nazlı Hanım’ın bu söylemini aynı gün Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın kürsüden dile getirdiği ‘tarihi tespit’ ile üst üste getirip, olayı bir de öyle okumaya çalışalım mı?
***
CHP, Yargıtay ve Danıştay’dan kimsenin katılmadığı toplantıda (bu tür boykotların ne işine yaradıklarını anlamak için geçmişe dönüp bakmakta yarar olabilir), Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın huzurunda Anayasa Mahkemesi Başkanı ne demişti:
“Değişime karşı çıkan, çağın nabzını tutamayan statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edememektedir.”
Bir yanda şu ‘okuma’: Kendilerine çok sayıda üyeyi seçme fırsatı verildiği ilk anda, büyük yargıç ve savcı kitlesinin kahir çoğunluğu, üzerlerindeki ‘tek parti ideolojisi tasallutunu’ kaldırıp, demokratik yolun adımlarından birini daha atmıştır.
Diğer yanda şöyle bir ‘okuma’: Hükümet yargıyı ele geçirmek için ortaya attığı Anayasa değişikliğini halka kabul ettirdikten sonra şimdi de bir sonraki aşamaya geçmiş ve HSKY’i kontrolü altına almak üzere 11 bin kişinin katıldığı seçimi manipüle etmiştir…
Henüz kimseden duymadım ancak üçüncü bir ‘okuma’ şöyle olabilirdi: Oy verenler az gelişmiş, karnını kaşıyan, kendi geleceği için ideallerini dikkate almayan ‘cahil’ seçmenlerdir…
Sakın ha, “Bu kadar da olur mu, kardeşim!” demeyin… Bildiğiniz gibi, 2002 ve 2007’de seçim sonuçlarını böyle ‘okuyan’ pek çok ‘aydınımız’ vardı…
Üçüncü ‘okumayı’ gayrı ciddi bir seçenek olarak dışarıda bırakırsak, geriye kalan iki ‘okumadan’ hangisi size daha yakın geliyor?…
HSYK üyelerinin seçimini tartışıyorlar. Daha doğrusu biri sağdan okuyor sonuçları, biri soldan, Cüneyt de ortadan bakıyor; işi bu…
***
Dün sabah her zamanki gibi işe gelirken Açık Radyo’yu dinliyorum. Ömer Madra ve Avi Haligua sohbet ediyorlar. Konu HSYK seçimleri. Avi diyor ki, “Emine Ülker Hanım Adalet Bakanlığı’nın bir liste hazırlayıp seçim sonuçlarını etkilediğini, yönlendirdiğini söylüyor; yaklaşık 11 bin kişi oy kullanmamış mı? Nasıl olmuş o zaman bu yönlendirme işi? Ben anlamakta zorlanıyorum!”
Haligua’nın tespiti doğru. Bir gece önce Emine Ülker Hanım’ın ağzından hepimiz kazanan listenin “Bakanlık ve iktidarın tüm olanaklarını kullanarak dikte ettiği liste” olduğu yolundaki beyanını dinledik.
Bu arada bu sohbetlerden anlıyoruz ki, YARSAV da bir liste hazırlayıp seçimlere girmiş. %18’de kalmış… Emine Ülker Hanım demeye getiriyor ki, “Sadece YARSAV liste hazırlasın, seçimlere öyle girsin; ancak başka liste –hele de AK Parti’ye yakın görüşlerde bir liste- hazırlanmasın”… YARSAV Başkanına göre, kendilerininki dışında başka bir liste hazırlanırsa, bu hükümetin listesi olur. Bu da antidemokratik olur…
İtiraf etmeliyim ki Emine Ülker Hanım çok etkili konuşuyor, genel anlamda duruşu ve TV görüntüsü de son derece ikna edici… Hakkında internette “Kendisinden müebbet yesem, ‘bir daha söyle’ derim.” türünden hoşluklar dolaşan Emine Ülker Hanım’ı CHP’nin ön saflarında görmeliyiz…
Yalnız hem referandumu hem de HSYK seçimlerini ‘okuma’ konusunda aynı inandırıcılığı elde ettiğini söylemek zor…
Nazı Ilıcak aslında o akşam ipuçlarını verdi… Acaba bu sonuç, çoğunluğun bir tepkisi neticesinde ortaya çıkmış olamaz mı?
Şimdi Nazlı Hanım’ın bu söylemini aynı gün Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın kürsüden dile getirdiği ‘tarihi tespit’ ile üst üste getirip, olayı bir de öyle okumaya çalışalım mı?
***
CHP, Yargıtay ve Danıştay’dan kimsenin katılmadığı toplantıda (bu tür boykotların ne işine yaradıklarını anlamak için geçmişe dönüp bakmakta yarar olabilir), Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın huzurunda Anayasa Mahkemesi Başkanı ne demişti:
“Değişime karşı çıkan, çağın nabzını tutamayan statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edememektedir.”
Bir yanda şu ‘okuma’: Kendilerine çok sayıda üyeyi seçme fırsatı verildiği ilk anda, büyük yargıç ve savcı kitlesinin kahir çoğunluğu, üzerlerindeki ‘tek parti ideolojisi tasallutunu’ kaldırıp, demokratik yolun adımlarından birini daha atmıştır.
Diğer yanda şöyle bir ‘okuma’: Hükümet yargıyı ele geçirmek için ortaya attığı Anayasa değişikliğini halka kabul ettirdikten sonra şimdi de bir sonraki aşamaya geçmiş ve HSKY’i kontrolü altına almak üzere 11 bin kişinin katıldığı seçimi manipüle etmiştir…
Henüz kimseden duymadım ancak üçüncü bir ‘okuma’ şöyle olabilirdi: Oy verenler az gelişmiş, karnını kaşıyan, kendi geleceği için ideallerini dikkate almayan ‘cahil’ seçmenlerdir…
Sakın ha, “Bu kadar da olur mu, kardeşim!” demeyin… Bildiğiniz gibi, 2002 ve 2007’de seçim sonuçlarını böyle ‘okuyan’ pek çok ‘aydınımız’ vardı…
Üçüncü ‘okumayı’ gayrı ciddi bir seçenek olarak dışarıda bırakırsak, geriye kalan iki ‘okumadan’ hangisi size daha yakın geliyor?…