Sertab Erener ayıp etmiş
20 KASIM 2006
Dün Akşam dahil pek çok gazetenin ikinci sayfası MTV Türkiye lansman toplantısı haberleriyle doluydu. Hani aklından çok güzelliğiyle ön plana çıkan yöneticileri Esra Oflaz Güvenkaya Hanım, “30 yaşını aştıkları için Sezen Aksu ve Ajda Pekkan’ın kliplerini göstermeyeceğiz” diye çamlar devirmişti ya... Şimdi o çamları toparlamaya çalışmış.“Yaş sınırı yok” demiş... “Yayın ilkelerine göre her şarkıyı tek tek değerlendireceğiz...” ‘Âlemin kralı benim’ tavrı işte bu olsa gerek...
Akşam gayet sakin vermiş haberi. Sabah pek oralı olmamış... Buna karşılık bazı gazetelerde ise bir aşağılık kompleksidir ki, sormayın... “Muhteşem Parti!”, “Yıkıldı ortalık!”, “Şahane gece!” falan... Aslında katılanlara bakarsanız öyle ahım şahım bir durum yok. Sezen’e reva görülen duruma karşı minik bir ‘haysiyetli tavır’dan bile söz edilebilir.
Sadece Sertab Erener bozmuş tabloyu. Herhalde çok mecbur kaldı... Oysa Sezen’e hepimizden çok onun sahip çıkması, daveti sessizce pas geçmesi gerekirmiş...
Ön yargının bundan iyisi olmaz. Sezen’e laf ettiler ya; sanki milli değerimize dokundular. Bundan böyle ağızlarıyla kuş tutsalar nafile... Bu nedenle her ne kadar yeni saçları çok yakışmış olsa da Sertab Erener’e kızmamazlık edemedim. Ne kötü değil mi?..
Akın Öngör boşa mı çaba harcıyor?
Çok fena üst üste geldi. Beş gün önce ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore’un muhteşem belgeselinin özel gösterimine gittik; dün de Ertuğrul Özkök’ün yazısını okuduk... Al Gore küresel ısınma sonucu iklimlerin nasıl değiştiğini anlatıyor, dünyayı 10 yıl gibi yakın bir gelecekte bekleyen felaketlere dikkat çekiyordu. (Hoş bu işi Açık Radyo’da Ömer Madra 10 yıldır yapıyor; ama bu da Al Gore işte...) Ertuğrul Özkök de dünkü yazısını şöyle bitiriyordu: “Türkler önümüzdeki 10 yılda çok güzel kırmızı şarap yapmayı başaracaklar...” Amma yaman tezat ha!.. Çünkü Al Gore’a göre 10 yıl sonra şarap marap yok...
Özkök Akın Öngör’ün Akhisar’daki yatırımından, sebat ederek ürettiği ve Selendi adını verdiği şarabından söz ediyor... İyi hoş da 10 yıl sonra o şarap hangi iklim koşullarında hangi kalitede üretilecek?.. Al Gore’un dışında, Ömer Madra’ya ve Cuma günleri Açık Radyo’da programa katılan İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’na bakacak olursak, Akın Öngör’ün hiçbir şansı yok. Tabii, meşhur “Bize bir şey olmaz” anlayışına göre ise mesele yok... Bu nedenle gelecek 10 yılı soyutlayabilmek için önce Türkiye’nin şu Kyoto Protokolü’nü imzalamasını, sonra da karbondioksit gazlarını azaltmaya başlamasını savunmak gerek; şarap sonraki hikâye...
Yeni gözdem: Paz Vega
Hep piyasadaki filmlerden söz edecek değiliz. Bu hafta Kanyon’da sinema ve yemek programı aksadı. Onun yerine Digiturk’den hoş bir film var mönüde. Son haftaların en muhteşem filmi Babil gibi, öyle düşündürürken eğlendiren bir film değil... Eğlencenin büyük harfle yazıldığı hoş ve boş bir film.
Adı, Spanglish... İspanyolca ile İngilizce karışımı yani. Ben Adam Sanders’in filmlerini severim. Billy Crystal’in boşluğunu doldurur bende. Yine onu izlemek için oturdum ekranın karşısına, Paz Vega adındaki muhteşem yaratığı izleyerek kalktım...
Daha önce Almadovar’ın Konuş Onunla adlı filminde de oynamış. Ama ben yeni keşfediyordum. Ve marka vaadi her türlü rekabeti alt üst eden bu hatun, derhal ilk üçlük listemde Jenifer Lopez’in yerini alıverdi...
İlk üçün diğer ikisi kim mi? Şimdilik onların Türk olduğunu söylemekle yetinelim ve bir başka yazıda söz edeceğimizi belirterek üç tavsiyede bulunalım. Bir: Spanglish’i Digiturk’te bulup mutlaka izleyin... İki: İnternet’e girin ve Paz Vega’nın sayfalarına ve fotoğraflarına bir göz atın. Üç: Oyuncunun resmi sayfasında gösterilen diğer filmlerinden de bazılarını edinip izleyin. Örneğin Carmen’i... Pişman olmayacaksınız...
Akşam gayet sakin vermiş haberi. Sabah pek oralı olmamış... Buna karşılık bazı gazetelerde ise bir aşağılık kompleksidir ki, sormayın... “Muhteşem Parti!”, “Yıkıldı ortalık!”, “Şahane gece!” falan... Aslında katılanlara bakarsanız öyle ahım şahım bir durum yok. Sezen’e reva görülen duruma karşı minik bir ‘haysiyetli tavır’dan bile söz edilebilir.
Sadece Sertab Erener bozmuş tabloyu. Herhalde çok mecbur kaldı... Oysa Sezen’e hepimizden çok onun sahip çıkması, daveti sessizce pas geçmesi gerekirmiş...
Ön yargının bundan iyisi olmaz. Sezen’e laf ettiler ya; sanki milli değerimize dokundular. Bundan böyle ağızlarıyla kuş tutsalar nafile... Bu nedenle her ne kadar yeni saçları çok yakışmış olsa da Sertab Erener’e kızmamazlık edemedim. Ne kötü değil mi?..
Akın Öngör boşa mı çaba harcıyor?
Çok fena üst üste geldi. Beş gün önce ABD eski Başkan Yardımcısı Al Gore’un muhteşem belgeselinin özel gösterimine gittik; dün de Ertuğrul Özkök’ün yazısını okuduk... Al Gore küresel ısınma sonucu iklimlerin nasıl değiştiğini anlatıyor, dünyayı 10 yıl gibi yakın bir gelecekte bekleyen felaketlere dikkat çekiyordu. (Hoş bu işi Açık Radyo’da Ömer Madra 10 yıldır yapıyor; ama bu da Al Gore işte...) Ertuğrul Özkök de dünkü yazısını şöyle bitiriyordu: “Türkler önümüzdeki 10 yılda çok güzel kırmızı şarap yapmayı başaracaklar...” Amma yaman tezat ha!.. Çünkü Al Gore’a göre 10 yıl sonra şarap marap yok...
Özkök Akın Öngör’ün Akhisar’daki yatırımından, sebat ederek ürettiği ve Selendi adını verdiği şarabından söz ediyor... İyi hoş da 10 yıl sonra o şarap hangi iklim koşullarında hangi kalitede üretilecek?.. Al Gore’un dışında, Ömer Madra’ya ve Cuma günleri Açık Radyo’da programa katılan İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’na bakacak olursak, Akın Öngör’ün hiçbir şansı yok. Tabii, meşhur “Bize bir şey olmaz” anlayışına göre ise mesele yok... Bu nedenle gelecek 10 yılı soyutlayabilmek için önce Türkiye’nin şu Kyoto Protokolü’nü imzalamasını, sonra da karbondioksit gazlarını azaltmaya başlamasını savunmak gerek; şarap sonraki hikâye...
Yeni gözdem: Paz Vega
Hep piyasadaki filmlerden söz edecek değiliz. Bu hafta Kanyon’da sinema ve yemek programı aksadı. Onun yerine Digiturk’den hoş bir film var mönüde. Son haftaların en muhteşem filmi Babil gibi, öyle düşündürürken eğlendiren bir film değil... Eğlencenin büyük harfle yazıldığı hoş ve boş bir film.
Adı, Spanglish... İspanyolca ile İngilizce karışımı yani. Ben Adam Sanders’in filmlerini severim. Billy Crystal’in boşluğunu doldurur bende. Yine onu izlemek için oturdum ekranın karşısına, Paz Vega adındaki muhteşem yaratığı izleyerek kalktım...
Daha önce Almadovar’ın Konuş Onunla adlı filminde de oynamış. Ama ben yeni keşfediyordum. Ve marka vaadi her türlü rekabeti alt üst eden bu hatun, derhal ilk üçlük listemde Jenifer Lopez’in yerini alıverdi...
İlk üçün diğer ikisi kim mi? Şimdilik onların Türk olduğunu söylemekle yetinelim ve bir başka yazıda söz edeceğimizi belirterek üç tavsiyede bulunalım. Bir: Spanglish’i Digiturk’te bulup mutlaka izleyin... İki: İnternet’e girin ve Paz Vega’nın sayfalarına ve fotoğraflarına bir göz atın. Üç: Oyuncunun resmi sayfasında gösterilen diğer filmlerinden de bazılarını edinip izleyin. Örneğin Carmen’i... Pişman olmayacaksınız...