Siyaset ‘Üç İ’ ile yapılır!
18 MART 2007
Şimdi CHP Antalya milletvekili Sayın Feridun Baloğlu yine bana sempatik bir mesaj geçip, “Sen iyisi mi arkana bir ampul taktır!” türünden veciz eleştirilerinden birini yönlendirebilir. Çünkü Ak Parti’nin Cumhurbaşkanlığı için anket çalışması yapmasını doğru bulduğumu söyleyeceğim.
Ak Parti’nin 5 yıllık iktidar döneminde yıpranacağına, gücünden milim kaybetmemesinin sorumlusu olarak ana muhalefet partisi liderini gösteriyorum ya... Çok kızıyor Feridun Bey bana. Belki görevi gereği...
İktidar partisi yıpranmazken kendi partisi sürekli oy kaybeden bir ana muhalefet liderinin geceleri uykularının kaçması gerekir oysa; emekli generallerden medet umması değil...
Gelelim ankete.
Anketle cumhurbaşkanı seçilir miymiş?
Hayır, anketle cumhurbaşkanı tabii ki seçilmez. Ama anket vasıtasıyla ‘sosyal paydaşların’ eğilimi tespit edilir.
Parlamentoda (bu arkadaşlar meclis demez) zaten çoğunluk onlarda, niye böyle yapıyorlar? Çocuk mu kandırıyorlar?
Siyasi iletişimde üç İ dediğimiz bir uygulama vardır. İstişare, İkna, İttifak... Totaliter rejimcilerin ve ‘aslan’ sosyal demokratların bunu kavraması mümkün değildir. Onlara göre adayın kapalı kapılar arkasında saptanması yerinde olur... Oysa bu kuralı Ak Parti zaman zaman başarı ile uygular. Örneğin, İletişim şurası, Kıbrıs konusu, AB meselesi...
Zaman zaman da beceremez. Örneğin YÖK Kanunu, 2B, meslek liseleri kanunu vb... Açıkça ifade edelim ki Ak Parti Cumhurbaşkanı seçimi sürecini bugüne kadar ‘siyasi iletişim açısından’ başarıyla yönetmiştir.
Ak Parti’nin oylarının düşmemesini sağlayan ve muhalefet görevini hakkaniyetle yerine getiremediği için çareyi "Gerilim artıyor. CHP gibi başkalarının da çıkıp, Başbakan’a demokratik sınırlar içinde ’Aday olma’ demesi gerekir. Yani, ’bir ihtimal daha’ vardır!" şeklindeki tarihe geçecek aforizmalarda arayan ana muhalefet lideri, 2007 seçimlerinden de yenilgiyle çıkarsa, bakalım hangi bahanelere sarılacak...
Garanti Al Gore’u kaptı
Katıldığım pek çok toplantıda pek çok kuruluş, Al Gore’u Türkiye’ye davet etmenin kendileri için ’Ne kadar da itibarı artırıcı bir etkinlik olacağını” tespit edip duruyorlardı... Öyle ya; Al Gore, Clinton’un efsanevi yardımcısıydı; Bush’a karşı önce kazandığı ilan edilmiş sonra kıl payı kaybettiği açıklanmıştı. 1993 yılında yazdığı Küresel Denge adlı kitapla konunun ta göbeğine dalmış, küresel ısınma ve iklim değişikliği meselesine dikkat çeken Uygunsuz Gerçek’le bu yıl iki tane de Oscar almıştı (En iyi belgesel, en iyi orijinal şarkı)...
Al Gore’dan 2 Şubat tarihinde söz etmişim. Filmin özel galasının ardından, “Çocuk yapmadan önce bu filmi mutlaka izleyin!” başlığıyla bir yazı kaleme almışım. 28 Şubat’ta da “Oscar gecesinin yıldızı Al Gore’du” diye yazmışım...
Şimdi geldik 18 Mart’a... Duyduk ki, Garanti Bankası işi bitirmiş. Al Gore’u Haziran’da getiriyormuş. Kutluyorum kendilerini. Hem de nasıl...
Al Gore’un markası Garanti markasını yukarı çeker mi? Çeker. Hem de nasıl çeker. Al Gore’un temsil ettiği ve savunduğu değerlerle Garanti’ninkiler üst üste gelir mi? Gelir, hem de nasıl gelir. Bu etkinlik için harcanan paraya değer mi? Değer hem de nasıl değer. Duyduğumuza göre Al Gore 230 bin Dolar alıyormuş. Bir de masraflar tabii. Bana sorarsanız, karşılığında Garanti’ye sağlayacakları yanında para değil...
Ya sigorta şirketinin adı açıklanırsa?
Akıl alır gibi değil. Özel bir sigorta şirketi ünlü haber spikeri Sonay Dikkaya’ya diyor ki: “Biz bebeği ancak hamilelikte 9 ay geçince doğmuş kabul ederiz!” Kızcağızın kanaması varmış. “Özel sigortam acaba öder mi?” diye düşünecek hali yokmuş. Tutmuş Amerikan Hastanesi’nin yolunu. Neyse ‘minik bebek’ doğmuş... 680 gram... Masraf toplamı: 68 bin YTL... Hastane insafa gelmiş. Bağlamışlar takside. Sigorta, oralı değil...
Sigorta şirketlerinin ‘sağlık sigortasından’ çok fazla kazanamadıklarından her türlü ödemeyi ‘sallamak’ için ellerinden geleni yaptıklarını duyardık ama böylesine ilk defa rastlıyorum. Ya Dikkaya hangi sigorta şirketinin bu ‘gaddarlığı’ yaptığını açıklayıverse... Kim kurtaracak o sigorta şirketinin itibarını?...
Bir fotoğraf yeter...
Dünya Su Forumu’nun beşincisi 15 Haziran’da yapılacakmış. Billboard dialarını yollamışlar. Tek kelime ile muhteşem!...
Bence forumu falan yapmalarına gerek yok. Şu afişlerden dağıtsınlar yeter. Her şeyi fazlasıyla anlatıyor o fotoğraflar...
Hele Kız Kulesi’nin bulunduğu fotoğraf...
Gazete olanaklarında tüm fotoğrafları yayınlamak zor. Merak ederseniz bir e-posta atın. Size yollayalım...
‘Seksten iyi’, ‘Çocuk yaptıran’ ayakkabı
Manola haberini okuduktan sonra “Yandık!” dedim içimden...
Eşim okuyacak ve biz Manola imzalı ayakkabıları satan mağazanın yolunu tutacağız ve taksit maksit yıkılacağız tabii...
Osman Müftüoğlu hoca, kadınların –en zekilerinin bile- kozmetik ürünleri karşısında IQ’larının hatırı sayılır şekilde gerilediğini söyler. Ben buna bir de ayakkabıları eklemek istiyorum. Aynı durum şahsen benim için de geçerli olduğundan, kadınlara bu konuda diyecek pek bir lafım yok aslında...
İş ve iletişim dünyasında en etkili aracın ‘WOM’ (word of mouth) yani kulaktan kulağa iletişim, yani dost ve arkadaş tavsiyesi, yani üçüncü şahısların ‘şahadeti’ olduğu bilinir... Manola konusunda yürütülmüş olan PR’a şapka çıkarmazsak ayıp olur.
İşte ‘testemonial’ (vasiyet türü) reklam: Madonna demiş ki“Manola seksten bile iyidir. Mezar taşımda da bu yazacak...” Bu bile yeterdi aslında... Sex and The City’den çarpık bacaklı, eciş bücüş ama alabildiğine seksi (marka vaadi müthiş) Sarah Jessica Parker’ın Manola Blahnik’in tasarımlarını yaptığı ayakkabılardan söz ederken,“Manola senin yüksek topukların sayesinde evlendim. Ve bu bebek de onlar sayesinde oldu!” şeklinde konuşmasına ne demeli?..
Ak Parti’nin 5 yıllık iktidar döneminde yıpranacağına, gücünden milim kaybetmemesinin sorumlusu olarak ana muhalefet partisi liderini gösteriyorum ya... Çok kızıyor Feridun Bey bana. Belki görevi gereği...
İktidar partisi yıpranmazken kendi partisi sürekli oy kaybeden bir ana muhalefet liderinin geceleri uykularının kaçması gerekir oysa; emekli generallerden medet umması değil...
Gelelim ankete.
Anketle cumhurbaşkanı seçilir miymiş?
Hayır, anketle cumhurbaşkanı tabii ki seçilmez. Ama anket vasıtasıyla ‘sosyal paydaşların’ eğilimi tespit edilir.
Parlamentoda (bu arkadaşlar meclis demez) zaten çoğunluk onlarda, niye böyle yapıyorlar? Çocuk mu kandırıyorlar?
Siyasi iletişimde üç İ dediğimiz bir uygulama vardır. İstişare, İkna, İttifak... Totaliter rejimcilerin ve ‘aslan’ sosyal demokratların bunu kavraması mümkün değildir. Onlara göre adayın kapalı kapılar arkasında saptanması yerinde olur... Oysa bu kuralı Ak Parti zaman zaman başarı ile uygular. Örneğin, İletişim şurası, Kıbrıs konusu, AB meselesi...
Zaman zaman da beceremez. Örneğin YÖK Kanunu, 2B, meslek liseleri kanunu vb... Açıkça ifade edelim ki Ak Parti Cumhurbaşkanı seçimi sürecini bugüne kadar ‘siyasi iletişim açısından’ başarıyla yönetmiştir.
Ak Parti’nin oylarının düşmemesini sağlayan ve muhalefet görevini hakkaniyetle yerine getiremediği için çareyi "Gerilim artıyor. CHP gibi başkalarının da çıkıp, Başbakan’a demokratik sınırlar içinde ’Aday olma’ demesi gerekir. Yani, ’bir ihtimal daha’ vardır!" şeklindeki tarihe geçecek aforizmalarda arayan ana muhalefet lideri, 2007 seçimlerinden de yenilgiyle çıkarsa, bakalım hangi bahanelere sarılacak...
Garanti Al Gore’u kaptı
Katıldığım pek çok toplantıda pek çok kuruluş, Al Gore’u Türkiye’ye davet etmenin kendileri için ’Ne kadar da itibarı artırıcı bir etkinlik olacağını” tespit edip duruyorlardı... Öyle ya; Al Gore, Clinton’un efsanevi yardımcısıydı; Bush’a karşı önce kazandığı ilan edilmiş sonra kıl payı kaybettiği açıklanmıştı. 1993 yılında yazdığı Küresel Denge adlı kitapla konunun ta göbeğine dalmış, küresel ısınma ve iklim değişikliği meselesine dikkat çeken Uygunsuz Gerçek’le bu yıl iki tane de Oscar almıştı (En iyi belgesel, en iyi orijinal şarkı)...
Al Gore’dan 2 Şubat tarihinde söz etmişim. Filmin özel galasının ardından, “Çocuk yapmadan önce bu filmi mutlaka izleyin!” başlığıyla bir yazı kaleme almışım. 28 Şubat’ta da “Oscar gecesinin yıldızı Al Gore’du” diye yazmışım...
Şimdi geldik 18 Mart’a... Duyduk ki, Garanti Bankası işi bitirmiş. Al Gore’u Haziran’da getiriyormuş. Kutluyorum kendilerini. Hem de nasıl...
Al Gore’un markası Garanti markasını yukarı çeker mi? Çeker. Hem de nasıl çeker. Al Gore’un temsil ettiği ve savunduğu değerlerle Garanti’ninkiler üst üste gelir mi? Gelir, hem de nasıl gelir. Bu etkinlik için harcanan paraya değer mi? Değer hem de nasıl değer. Duyduğumuza göre Al Gore 230 bin Dolar alıyormuş. Bir de masraflar tabii. Bana sorarsanız, karşılığında Garanti’ye sağlayacakları yanında para değil...
Ya sigorta şirketinin adı açıklanırsa?
Akıl alır gibi değil. Özel bir sigorta şirketi ünlü haber spikeri Sonay Dikkaya’ya diyor ki: “Biz bebeği ancak hamilelikte 9 ay geçince doğmuş kabul ederiz!” Kızcağızın kanaması varmış. “Özel sigortam acaba öder mi?” diye düşünecek hali yokmuş. Tutmuş Amerikan Hastanesi’nin yolunu. Neyse ‘minik bebek’ doğmuş... 680 gram... Masraf toplamı: 68 bin YTL... Hastane insafa gelmiş. Bağlamışlar takside. Sigorta, oralı değil...
Sigorta şirketlerinin ‘sağlık sigortasından’ çok fazla kazanamadıklarından her türlü ödemeyi ‘sallamak’ için ellerinden geleni yaptıklarını duyardık ama böylesine ilk defa rastlıyorum. Ya Dikkaya hangi sigorta şirketinin bu ‘gaddarlığı’ yaptığını açıklayıverse... Kim kurtaracak o sigorta şirketinin itibarını?...
Bir fotoğraf yeter...
Dünya Su Forumu’nun beşincisi 15 Haziran’da yapılacakmış. Billboard dialarını yollamışlar. Tek kelime ile muhteşem!...
Bence forumu falan yapmalarına gerek yok. Şu afişlerden dağıtsınlar yeter. Her şeyi fazlasıyla anlatıyor o fotoğraflar...
Hele Kız Kulesi’nin bulunduğu fotoğraf...
Gazete olanaklarında tüm fotoğrafları yayınlamak zor. Merak ederseniz bir e-posta atın. Size yollayalım...
‘Seksten iyi’, ‘Çocuk yaptıran’ ayakkabı
Manola haberini okuduktan sonra “Yandık!” dedim içimden...
Eşim okuyacak ve biz Manola imzalı ayakkabıları satan mağazanın yolunu tutacağız ve taksit maksit yıkılacağız tabii...
Osman Müftüoğlu hoca, kadınların –en zekilerinin bile- kozmetik ürünleri karşısında IQ’larının hatırı sayılır şekilde gerilediğini söyler. Ben buna bir de ayakkabıları eklemek istiyorum. Aynı durum şahsen benim için de geçerli olduğundan, kadınlara bu konuda diyecek pek bir lafım yok aslında...
İş ve iletişim dünyasında en etkili aracın ‘WOM’ (word of mouth) yani kulaktan kulağa iletişim, yani dost ve arkadaş tavsiyesi, yani üçüncü şahısların ‘şahadeti’ olduğu bilinir... Manola konusunda yürütülmüş olan PR’a şapka çıkarmazsak ayıp olur.
İşte ‘testemonial’ (vasiyet türü) reklam: Madonna demiş ki“Manola seksten bile iyidir. Mezar taşımda da bu yazacak...” Bu bile yeterdi aslında... Sex and The City’den çarpık bacaklı, eciş bücüş ama alabildiğine seksi (marka vaadi müthiş) Sarah Jessica Parker’ın Manola Blahnik’in tasarımlarını yaptığı ayakkabılardan söz ederken,“Manola senin yüksek topukların sayesinde evlendim. Ve bu bebek de onlar sayesinde oldu!” şeklinde konuşmasına ne demeli?..