01 Mart 2019 - Tatmin = Algılama - Beklenti
Bu ayın sonunda 2019 Yerel Seçimleri yapılacak. Aday listeleri de kesinleştiğine göre, gözümüz kulağımız siyasi partilerin vaatlerinde… Bunları görebilmek için başkan adaylarının seçim propagandalarını izliyoruz… Ancak algıladığımız tablo, beklentilerimizi karşılamıyor… Seçmen olarak tatmin olamıyoruz.
Üniversite öğrencilerine derslerde anlattığımız bir konudur ‘tatminin formülü’… Algılamadan beklentinizi çıkardığınızda elde edilen sonuç, sizin ne kadar tatmin ‘olduğunuzu’ ya da ‘edildiğinizi’ gösterir. ‘Tatmin = Algılama - Beklenti’.
Siyasi Partiler açıkladıkları manifestolarla seçmen beklentilerini bir hayli yükselttiler. İktidar partisi AK Parti on bir, ana muhâlefet partisi CHP de on iki maddelik çerçevelerini, nasıl bir belediyecilik, yerel yönetim planladıkları seçmene açıkladılar.
Bundan sonra belediye başkan adaylarının bu çerçeveye uygun vaat ve projelerini anlatması beklenir, değil mi? Beklenir ancak ‘algılamamıza’ göre adaylar, merkezin çok gerisinde kaldılar. Onların bu manifesto maddelerini destekleyecek -varsa- projelerini gerektiği gibi duyurabildiklerini iddia etmek pek mümkün değil.
Seçmen gördüğüne inanır… Niyet okumaz… Oysa seçmenin önünde seçimin ‘yerelliği’ne dair bir önerme yok… Genel merkezlerden açıklanan çerçeve metin olan manifestolarla yetiniyorlar… Sonuç şu: Genel merkezlerin yarattığı beklentileri adaylar karşılamayınca algılamalar düşer; dolayısıyla seçmen tatminin şimdilik sıfırın altında olduğunu iddia etmek yanlış olmaz. Belki AK Parti mek parmak öndedir. O da lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan farkı yüzünden…
Yerel seçimler için kullanılan sloganlardan sadece AK Parti’nin “Gönül Belediyeciliği” ve CHP’nin “Derman Belediyeciliği” ile “Martın sonu bahar” akıllarda… Diğer partiler bu konuda da sınıfta kaldı…
CHP’nin sloganları akılda kaldı kalmasına ama bu konuda başına gelen yine pişmiş tavuğun başına gelmedi…
Ana muhâlefet partisinin Derman Belediyeciliği sloganı yansıttığı içerik, mesaj bakımından da eleştirilebilir tabii ama iletişimcilerin gözden kaçırmaması gereken bir yanı daha var… ‘Derman’ kavramı birkaç yıldır bir sigorta şirketinin reklamlarında kullanılıyor. Bu çakışma iyi yönetilmiş bir sürece işaret etmiyor…
Martın sonu bahar sloganı da kötü yönetimden nasibini aldı… CHP sloganı bulmuş bulmasına ama internet alan adını almayı unutmuş… Onları almak AK Parti Tekirdağ Belediye Başkan Adayı Mestan Özcan’a nasip olmuş… Nasıl ama?!
Özcan, sloganın internet alan adı ve tüm uzantılarını alınca ünü de muzipliği de Tekirdağ sınırlarını aşmış, ulusal basında da haber olmuş… CHP’nin düştüğü durum ise maalesef yine bir ders konusu…
Krizi yöneten kazanır…
Şubat ayının iletişimciler eliyle yapılan iletişim kazalarından biri ve en dikkat çekeni, teknoloji şirketi Peak’in 41 televizyon kanalında aynı anda yayına girerek büyük bir iddiayla yayınladığı reklam filmiydi… 2,5 dakika süren reklam izleyicide büyük bir merak uyandırdı. Sosyal medya sitelerinde “trend topic” oldu.
Tam bu zincir büyüyecekti ki, reklam yayınlandıktan dakikalar sonra “oyun geliştiricisi” şirketin, AUDİ’nin “Safety Code” reklamını neredeyse birebir kopyaladığı ortaya çıktı. Bazıları buna ‘çalıntı’ ya da ‘intihal’ de dedi… Reklamda kullanılan grafik, video oyunu grafiği olduğu için Peak daha da sıkıntılı bir duruma düştü.
Şirket, ertesi gün yaptığı “üzgünüz” açıklamasıyla krizi yönetmek adına yetersiz olsa da bir adım attı. Ancak yayınladıkları ‘özür’ metniyle iş ortakları olan reklam ajansını ‘satmaları’nı yadırgamamak mümkün değil. Açıklamada kullandıkları “karın ağrısı” ve “reklam filmimizin özgün olmadığını sizinle aynı anda öğrendik’” ifadeleri hem profesyonel olmayan bir işleyişe işaret ediyor hem de şirketin krizin sorumluluğunu almaktan ya da en azından paylaşmaktan kaçındığını gösteriyor.
İçeriği tartışmalı olsa dahi Peak’in zamanında aksiyon alması firmayı biraz rahatlatsa da krizle ilgili tüm sorumluluk reklam ajansının üstüne kalmış oldu. Oysa, şirketin iletişim süreçlerini yöneten kadroların da takkeyi önlerine alıp düşünmeleri ve kamuoyunu kendi kusurlarıyla ilgili doğru bilgilendirmeleri gerekirdi…
Reklam ajansına gelince, tecrübeli bir şirket olarak bu süreci daha iyi yönetmeleri beklenirdi… Ajans sessiz kaldıkça krizin tüm nedenleri onların üzerine yükleniyor. Yapmaları gerekense, bir açıklama yayınlamak ve sorumlu kişiyle -hangi pozisyonda olursa olsun- yollarını ayırmaktı.
İletişim krizleri yaşanabilir, önemli olan bu krizleri usulünce yönetebilmektir… Hasar tespiti yapılmalı, krizin geldiği ya da yayıldığı kanallardan cevap verilmeli, açık davranılmalı, krizden zarar görenlerin gönlü alınmalı ve son olarak da krizin yarattığı sonuçlar sürekli ölçülmelidir…
Bu aşamaları layığıyla tamamlayanlar, hatalarını kabul eden ve telafi etmek için çabalayan firmalar olarak itibarlarını ayakta tutabilirler.
Not: Bu arada AUDİ’nin hiç ses çıkarmadan olayı sakin bir şekilde izlemesi de onun adına son derece pozitif bir algı oluşturmuştur.
Üniversite öğrencilerine derslerde anlattığımız bir konudur ‘tatminin formülü’… Algılamadan beklentinizi çıkardığınızda elde edilen sonuç, sizin ne kadar tatmin ‘olduğunuzu’ ya da ‘edildiğinizi’ gösterir. ‘Tatmin = Algılama - Beklenti’.
Siyasi Partiler açıkladıkları manifestolarla seçmen beklentilerini bir hayli yükselttiler. İktidar partisi AK Parti on bir, ana muhâlefet partisi CHP de on iki maddelik çerçevelerini, nasıl bir belediyecilik, yerel yönetim planladıkları seçmene açıkladılar.
Bundan sonra belediye başkan adaylarının bu çerçeveye uygun vaat ve projelerini anlatması beklenir, değil mi? Beklenir ancak ‘algılamamıza’ göre adaylar, merkezin çok gerisinde kaldılar. Onların bu manifesto maddelerini destekleyecek -varsa- projelerini gerektiği gibi duyurabildiklerini iddia etmek pek mümkün değil.
Seçmen gördüğüne inanır… Niyet okumaz… Oysa seçmenin önünde seçimin ‘yerelliği’ne dair bir önerme yok… Genel merkezlerden açıklanan çerçeve metin olan manifestolarla yetiniyorlar… Sonuç şu: Genel merkezlerin yarattığı beklentileri adaylar karşılamayınca algılamalar düşer; dolayısıyla seçmen tatminin şimdilik sıfırın altında olduğunu iddia etmek yanlış olmaz. Belki AK Parti mek parmak öndedir. O da lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan farkı yüzünden…
Yerel seçimler için kullanılan sloganlardan sadece AK Parti’nin “Gönül Belediyeciliği” ve CHP’nin “Derman Belediyeciliği” ile “Martın sonu bahar” akıllarda… Diğer partiler bu konuda da sınıfta kaldı…
CHP’nin sloganları akılda kaldı kalmasına ama bu konuda başına gelen yine pişmiş tavuğun başına gelmedi…
Ana muhâlefet partisinin Derman Belediyeciliği sloganı yansıttığı içerik, mesaj bakımından da eleştirilebilir tabii ama iletişimcilerin gözden kaçırmaması gereken bir yanı daha var… ‘Derman’ kavramı birkaç yıldır bir sigorta şirketinin reklamlarında kullanılıyor. Bu çakışma iyi yönetilmiş bir sürece işaret etmiyor…
Martın sonu bahar sloganı da kötü yönetimden nasibini aldı… CHP sloganı bulmuş bulmasına ama internet alan adını almayı unutmuş… Onları almak AK Parti Tekirdağ Belediye Başkan Adayı Mestan Özcan’a nasip olmuş… Nasıl ama?!
Özcan, sloganın internet alan adı ve tüm uzantılarını alınca ünü de muzipliği de Tekirdağ sınırlarını aşmış, ulusal basında da haber olmuş… CHP’nin düştüğü durum ise maalesef yine bir ders konusu…
Krizi yöneten kazanır…
Şubat ayının iletişimciler eliyle yapılan iletişim kazalarından biri ve en dikkat çekeni, teknoloji şirketi Peak’in 41 televizyon kanalında aynı anda yayına girerek büyük bir iddiayla yayınladığı reklam filmiydi… 2,5 dakika süren reklam izleyicide büyük bir merak uyandırdı. Sosyal medya sitelerinde “trend topic” oldu.
Tam bu zincir büyüyecekti ki, reklam yayınlandıktan dakikalar sonra “oyun geliştiricisi” şirketin, AUDİ’nin “Safety Code” reklamını neredeyse birebir kopyaladığı ortaya çıktı. Bazıları buna ‘çalıntı’ ya da ‘intihal’ de dedi… Reklamda kullanılan grafik, video oyunu grafiği olduğu için Peak daha da sıkıntılı bir duruma düştü.
Şirket, ertesi gün yaptığı “üzgünüz” açıklamasıyla krizi yönetmek adına yetersiz olsa da bir adım attı. Ancak yayınladıkları ‘özür’ metniyle iş ortakları olan reklam ajansını ‘satmaları’nı yadırgamamak mümkün değil. Açıklamada kullandıkları “karın ağrısı” ve “reklam filmimizin özgün olmadığını sizinle aynı anda öğrendik’” ifadeleri hem profesyonel olmayan bir işleyişe işaret ediyor hem de şirketin krizin sorumluluğunu almaktan ya da en azından paylaşmaktan kaçındığını gösteriyor.
İçeriği tartışmalı olsa dahi Peak’in zamanında aksiyon alması firmayı biraz rahatlatsa da krizle ilgili tüm sorumluluk reklam ajansının üstüne kalmış oldu. Oysa, şirketin iletişim süreçlerini yöneten kadroların da takkeyi önlerine alıp düşünmeleri ve kamuoyunu kendi kusurlarıyla ilgili doğru bilgilendirmeleri gerekirdi…
Reklam ajansına gelince, tecrübeli bir şirket olarak bu süreci daha iyi yönetmeleri beklenirdi… Ajans sessiz kaldıkça krizin tüm nedenleri onların üzerine yükleniyor. Yapmaları gerekense, bir açıklama yayınlamak ve sorumlu kişiyle -hangi pozisyonda olursa olsun- yollarını ayırmaktı.
İletişim krizleri yaşanabilir, önemli olan bu krizleri usulünce yönetebilmektir… Hasar tespiti yapılmalı, krizin geldiği ya da yayıldığı kanallardan cevap verilmeli, açık davranılmalı, krizden zarar görenlerin gönlü alınmalı ve son olarak da krizin yarattığı sonuçlar sürekli ölçülmelidir…
Bu aşamaları layığıyla tamamlayanlar, hatalarını kabul eden ve telafi etmek için çabalayan firmalar olarak itibarlarını ayakta tutabilirler.
Not: Bu arada AUDİ’nin hiç ses çıkarmadan olayı sakin bir şekilde izlemesi de onun adına son derece pozitif bir algı oluşturmuştur.