Ve yargı konuştu ama iletişemedi…
21 OCAK 2012
Dün Başbakan, Ankara’da kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde ‘kura çekilişi’ öncesinde yaptığı konuşmasında geçmiş performansını hiç aratmadı. Enerji yüklü, belagat dozu yüksek, gerektiğince agresif bir konuşma yaptı.
Aslında Sayın Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye bu kadar yüklenmesi gereksizdi. Muhalefeti giderek mağdur duruma düşürmeye başladıklarını ‘görmeyişlerine’ şaşmamak elde değil. Muhalefetin AK Parti ve Başbakan’a herhangi ciddi bir tehdit oluşturmadığı, onlarca araştırmada o kadar net ‘okunabiliyor’ ki… Ortada eleştiri değil ‘Büyük Fikir’ ve ‘Büyük Lider’ olmadıkça da tersi gündeme gelmeyecek gibi…
Sayın Başbakan başka rakamlardan yola çıkıyor olmalı ki, esti gürledi…
Başbakan’ın esip gürlediği bir alan daha vardı ki, son derece isabetliydi ve o konuda hedefi 12’den vurdu: Yargı meselesi… Giderek itibarsızlaşan yargı kurumu… Hani benim yıllardır “Mutlaka kendisini iletişim yoluyla doğru ifade etmeli”, dediğim yargı…
Ben vur dedim… Onlar öldürdüler… Bilmeden, uzmanlık alanı dışına çıkarak iletişimi yönetmeye kalkmak, züccaciyeci dükkânına girmiş fil gibi davranmaya tekabül eder… Mahkeme Başkanı ve savcının açıklamalarını duyunca tüm mesleki tüylerim diken diken oldu…
***
Beş yıl boyunca hakkında hüküm verilmesi gerekip de unutulan bir sanık... İlgili mahkemenin başkanı Sayın Rüstem Eryılmaz’ın, ‘Çok dikkat etmemize rağmen gözden kaçmış. İnsani bir olay’ demesi…
Cerrahın midede makas unutması gibi... Çok insanî (!) bir ihmal... O insanî ihmalin, bir başka çok önemli duygunun, ‘güven’ duygusunun bariyerlerini nasıl ve ne kadar zorladığını bilmeyenimiz var mı?
Hrant Dink davasının hem ‘örgüt yok’ kararı, hem de mahkeme başkanının sonuçtan kendisinin de tatmin olmadığı yolundaki açıklaması, öte yandan “Örgüt de var kanıt da” diyen savcının ‘iletişimi’, pek çok vatandaşımızı da, siyasetçimizi de, sivil toplum kuruluşlarımızı da rahatsız etti. Tahammül sınırları zorlananlardan biri olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç yaptığı açıklamada, ‘Tatmin olmadım, ifadesi hakime yakışmadı.’ dedi.
Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu, ‘Bu cinayet, herhangi bir cinayet değildir’ dedi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, mahkeme başkanının sözlerinin davanın seyrini gölgelediğini ifade etti. Bazı CHP’li milletvekilleri de, öğrenci eylemleriyle örgüt arasında bağ kuran zihniyetin böylesi bir davada ‘örgüt yok’ demesini tepkiyle karşıladıklarını söylediler.
***
Peki ne olmuştu? Adalet ilk kez bu düzeyde ‘konuşmuştu’… Ancak ‘konuşmak’la ‘iletişimi yönetmek’ arasındaki farkı fark etmeden konuşmuştu. İşte tam da bu durum “Tamamdır, bağımsız yargı her türlü müphemiyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan sağlıklı bir iletişimin önünü açıyor galiba” dememizi engellemiş, tersine tüm tarafların yıpranabileceği bir kaosun küllerini yeniden alevlendirmişti.
***
Belki de en doğrusu TÜSİAD Genel Kurulunda Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın söylediği gibi AB’yi değil ama AB kriterlerini hedef alacak biçimde aksiyona geçmek. Ekonomisi belki değil ama demokrasisi gelişmiş AB ülkelerini 'benchmark' (kıyas noktası) almak ve o ülkelerde yargının itibarının ve iletişimin nasıl yönetildiğini örnekleriyle incelemek... Zaaflarımızı görmek, tespit etmek ve bu doğrultuda bizim yasal sistemimizde gerekli değişiklikleri yapıp, hayata geçmesini sağlamak.
Sayın Ali Babacan’ın, ‘Türkiye, hukuk devleti olmadıkça, demokrasi derinleşmedikçe ilk 10 ekonomi arasına giremez’ dediği açıklaması, son yıllarda ard arda gündemimize giren ve kamu vicdanını rahatsız eden uygulamaların artık iktidar açısından da ne kadar tahammül edilemez bulunduğunun açık bir göstergesidir. Hükümetin Adalet Bakanlığı vasıtasıyla hazırladığı ‘Reform Paketine’ tam da bu çerçevede bakmakta, reddetmek yerine geliştirmeci bir yaklaşım sergilemede yarar olabilir…
Not: Dünkü yazımızda “Keşke Ali Babacan’ın içinde çok sayıda grafik tabloların bulunduğu sunumu herkesin erişebileceği bir internet ortamına konabilse” demiştik. TÜSIAD Genel Sekreteri Zafer Ali Yavan bir mesaj atmış. Sunuma şu adreste ulaşılabileceğini belirtmiş. Teşekkürlerimizle: http://www.tusiad.org/__rsc/shared/file/BasbakanYrdSn-AliBabacan-Sunum-19012012.pdf
Aslında Sayın Kılıçdaroğlu’na ve CHP’ye bu kadar yüklenmesi gereksizdi. Muhalefeti giderek mağdur duruma düşürmeye başladıklarını ‘görmeyişlerine’ şaşmamak elde değil. Muhalefetin AK Parti ve Başbakan’a herhangi ciddi bir tehdit oluşturmadığı, onlarca araştırmada o kadar net ‘okunabiliyor’ ki… Ortada eleştiri değil ‘Büyük Fikir’ ve ‘Büyük Lider’ olmadıkça da tersi gündeme gelmeyecek gibi…
Sayın Başbakan başka rakamlardan yola çıkıyor olmalı ki, esti gürledi…
Başbakan’ın esip gürlediği bir alan daha vardı ki, son derece isabetliydi ve o konuda hedefi 12’den vurdu: Yargı meselesi… Giderek itibarsızlaşan yargı kurumu… Hani benim yıllardır “Mutlaka kendisini iletişim yoluyla doğru ifade etmeli”, dediğim yargı…
Ben vur dedim… Onlar öldürdüler… Bilmeden, uzmanlık alanı dışına çıkarak iletişimi yönetmeye kalkmak, züccaciyeci dükkânına girmiş fil gibi davranmaya tekabül eder… Mahkeme Başkanı ve savcının açıklamalarını duyunca tüm mesleki tüylerim diken diken oldu…
***
Beş yıl boyunca hakkında hüküm verilmesi gerekip de unutulan bir sanık... İlgili mahkemenin başkanı Sayın Rüstem Eryılmaz’ın, ‘Çok dikkat etmemize rağmen gözden kaçmış. İnsani bir olay’ demesi…
Cerrahın midede makas unutması gibi... Çok insanî (!) bir ihmal... O insanî ihmalin, bir başka çok önemli duygunun, ‘güven’ duygusunun bariyerlerini nasıl ve ne kadar zorladığını bilmeyenimiz var mı?
Hrant Dink davasının hem ‘örgüt yok’ kararı, hem de mahkeme başkanının sonuçtan kendisinin de tatmin olmadığı yolundaki açıklaması, öte yandan “Örgüt de var kanıt da” diyen savcının ‘iletişimi’, pek çok vatandaşımızı da, siyasetçimizi de, sivil toplum kuruluşlarımızı da rahatsız etti. Tahammül sınırları zorlananlardan biri olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç yaptığı açıklamada, ‘Tatmin olmadım, ifadesi hakime yakışmadı.’ dedi.
Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu, ‘Bu cinayet, herhangi bir cinayet değildir’ dedi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, mahkeme başkanının sözlerinin davanın seyrini gölgelediğini ifade etti. Bazı CHP’li milletvekilleri de, öğrenci eylemleriyle örgüt arasında bağ kuran zihniyetin böylesi bir davada ‘örgüt yok’ demesini tepkiyle karşıladıklarını söylediler.
***
Peki ne olmuştu? Adalet ilk kez bu düzeyde ‘konuşmuştu’… Ancak ‘konuşmak’la ‘iletişimi yönetmek’ arasındaki farkı fark etmeden konuşmuştu. İşte tam da bu durum “Tamamdır, bağımsız yargı her türlü müphemiyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan sağlıklı bir iletişimin önünü açıyor galiba” dememizi engellemiş, tersine tüm tarafların yıpranabileceği bir kaosun küllerini yeniden alevlendirmişti.
***
Belki de en doğrusu TÜSİAD Genel Kurulunda Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın söylediği gibi AB’yi değil ama AB kriterlerini hedef alacak biçimde aksiyona geçmek. Ekonomisi belki değil ama demokrasisi gelişmiş AB ülkelerini 'benchmark' (kıyas noktası) almak ve o ülkelerde yargının itibarının ve iletişimin nasıl yönetildiğini örnekleriyle incelemek... Zaaflarımızı görmek, tespit etmek ve bu doğrultuda bizim yasal sistemimizde gerekli değişiklikleri yapıp, hayata geçmesini sağlamak.
Sayın Ali Babacan’ın, ‘Türkiye, hukuk devleti olmadıkça, demokrasi derinleşmedikçe ilk 10 ekonomi arasına giremez’ dediği açıklaması, son yıllarda ard arda gündemimize giren ve kamu vicdanını rahatsız eden uygulamaların artık iktidar açısından da ne kadar tahammül edilemez bulunduğunun açık bir göstergesidir. Hükümetin Adalet Bakanlığı vasıtasıyla hazırladığı ‘Reform Paketine’ tam da bu çerçevede bakmakta, reddetmek yerine geliştirmeci bir yaklaşım sergilemede yarar olabilir…
Not: Dünkü yazımızda “Keşke Ali Babacan’ın içinde çok sayıda grafik tabloların bulunduğu sunumu herkesin erişebileceği bir internet ortamına konabilse” demiştik. TÜSIAD Genel Sekreteri Zafer Ali Yavan bir mesaj atmış. Sunuma şu adreste ulaşılabileceğini belirtmiş. Teşekkürlerimizle: http://www.tusiad.org/__rsc/shared/file/BasbakanYrdSn-AliBabacan-Sunum-19012012.pdf